19 Şubat 2010 Cuma
12 Şubat 2010 Cuma
Tekel
Kaptan
Bu üç ülkeden Özbekistan'la ilgili haberle başlayayım.
"Rivaldo signed a 2-year contract worth €10.2 million and started his
Böyle yazıyor Goal.com'da Rivaldo'nun transferi hakkında. İki yıl için €10.2 milyon.
Ödenen bu ücret Özbekistan kulübünün başındaki görmemiş petrol veyahut herhangi başka bir kalem zenginlerinin futbol - siyaset – toplum üçgeninde aldıkları rolün gereğinin yapılması olduğu kadar genel bir hastalığın da sonucu.
Bu hastalık buraları da içine alarak son 300 yıldır kemiriyor doğu toplumlarını. Evet bu hastalığın adı plansızlık, evet bu hastalığın adı kendine güvensizlik, evet bu hastalık oryantalizmin tuttuğu ayna da ne görüyorsak onun “spor pazarında” yer alan izdüşümü.
Spor planlaması ve sporcu yetiştirme sistematiği, endüstriyel toplumlarda dahi toplumsal bir olgudur. Öyleki nasıl bir Elektronik Mühendisinin iş ilişkilerinde, sosyal anlamda başarılı olması için sayfalarca, tablet tablet kitap yayınlanıp bu eksikliğin giderilmesi için önlem alıyorsa endüstrileşmiş toplumlar, endüstrileştirdikleri futbolda da yetiştirdikleri her bir oyuncunun sosyal eğitimine çok fazla önem veriyorlar.
Hollanda'dan devam edelim;
"Arena Rüyası
Van Leeuwen “Biz onların futbolda olduğu kadar kendilerini zihinsel alanda da geliştirmelerini istiyoruz. Üzerilerindeki baskı oldukça fazla özellikle en küçüklerinin” diye konuştu. Ajax sadece iyi futbolcu yetiştirmekle ilgilenmiyor, onların aynı zamanda iyi birer öğrenci olmalarını da istiyor. Derslerini asan veya okulda kötü davranışlarda bulunanlar geçici bir süre idmanlara ve maçlara çıkamıyor.
Böyle tanımlanıyor işte
Yeterli ve önemli bir örnek olduğunu düşünerek Türkiye'ye geliyorum.
Özbekistan'ın bir kaç adım ötesinde olmak, Brezilya milli takımının as oyuncusunu 20'li yaşlarının ortasında 2,5 - 3 milyon Euro'ya oynatmanızı sağlayabilir. "O"nun gibi bir yeteneği, kör topal ilerleyen bir altyapı sistematiğinden çıkarıp yıldız adayı yapmanızı sağlayabilir. Ama yine endüstriyel toplum ağzı ile; futbolunuzdaki kanaat önderleri bir huysuz gazeteci, bir eski -tartışmalı- hakem ve doğru söz söyleme ritüeli mehter adımları gibi olan ve kişisel meselelerini bir kulüp yani bir kurum üzerinden kusan bir eski golcü ise yıldız adayınız asla bir Elano olamaz işte.
Kaptan'lık veyahut insanlarla iletişim halinde olduğunuz herhangi bir sorumluluğu almak için sistemli ve planlı bir şekilde buna hazırlanmış olmanız gerekir. Nasıl ki sporcu yetiştirme "işine" hazırlanmış olmanız gerekse.
Velhasıl Arda’nın ; “Türk Milli takımının başına yabancı antrenör istemem.” demesini sağlayan ve giderek Hakan Ünsal seviyesinde yabancı düşmanlığına evrilmekte olan ve ondan önce bir grubun Hagi, Popescu, Jardel kompleksi ile yarattığı ve ne yazık ki onun da nasiplendiğini gördüğüm o psikolojik durum ve fiili tutum her ne boyutta ise bundan kurtulması gerekiyor.
Evet Ajax'ın yaptığını yapamadık ülke olarak ona ama o, belki de ona yabancı dil bile öğretemeyenlere inat birgün Elano'nun türevleri ile Premier lig de yan yana oynayacak. Orada omuz omuza oynadığı Brezilya'lı kim olacak bilemem ama ikisi de "yabancı" olacak.
2 Temmuz 2009 Perşembe
Sivas Acısı
1 Temmuz 2009 Çarşamba
Neredeyse Atom Mühendisi !
Haber aşağıda ki bağlantıda görülebilir.
Ankara'da itfaiye eri olmak için başvuran işsizlerin çoğunun üniversite mezunu olduğuna dikkat çekmeye çalışılmış. Çalışılmış ama; bu işsizlerin aralarında "neredeyse atom mühendisi" bile varmış.
Bu "neredeyse atom mühendisi" arkadaş, nasıl bir mühendis acaba? Atom mühendisi gibi ama sanki dikkatli bakınca değil gibi de görünen bir fizik mühendisi olsa gerek.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11979982.asp?gid=229
Merhaba...
Ozan'a, Sana ve Bana
Yaşamayı düşün.
Bir kardelen çiçeğinin umutsuz yakarışında.
Kör bir namlunun,
Geceyi örten keskin haykırışında.
Yitirdiğim, ama asla terketmediğim,
Bir sonbahar akşamında;
O, benim en güzel düşüm.
Sevdayı düşün.
Ama kuralsız olsun.
Bir kerecik ölümüne,
Daha sonra binlerce kez yaşamak için.
Umudu düşün.
Apansız geliveren o gecelerde.
Kavgayı düşün.
Soğuk duvarlardan inileyen mahpus seslerinde.
Ve Ahmed Arif'i düşün.
Sararan sonbahara inat güzelleşen maviliklerin kıyısında.
Yaşama, Sevdaya, Umuda ve Kavgaya mısralar dökülürken bu evrende,
Unutma;
'Hasretinden Prangalar Eskiten'* her bir yürek;
Armağanıdır, düşün ve düşünüşün.
Ozan'a, Sana ve Bana....
* Ahmed Arif
(11.01.2002-10.06.2005)